Büyük emperyalist buhran sonrası, dünya gerici emperyalist kampların savaşına tanıklık ederken, hasta adam Osmanlı, dört bir yandan kuşatılmış, itilaf ve ittifak devletleri arasındaki büyük emperyalist çekişmenin, cephelerinden biri haline gelmişti. Ve nihayetinde birinci emperyalist paylaşım savaşının sonunda, hasta Osmanlı balkanlardan orta doğuya geniş bir coğrafyaya uzanan topraklarının ve nüfusunun önemli bir kesimini kaybetti.
Anadolu ise Sevr ile birlikte paylaşılmak isteniyordu. Abdülhamit öneminde, yabancı bankerler, sermayedarlar ve ona yaltaklık eden burjuva feodal sınıflar tarafından kemirilen Osmanlı, büyük bir borç batağına sürüklenmişti.1908 Küçük burjuvazinin önderliğinde gelişen, jön Türk devrimi ile hanedanın hâkimiyeti filen son bulmuştu.
“Fransız derebeği Devletini yıkan burjuvaların alacağı 32 milyarsa, 1881 yılı Osmanlı Derebeği Devletinin aldığı ödünçler "Tenzilâta mazhar" edilen 13 milyarla tam 30.4 milyar bugünkü Türk lirası idi. Rivarol'un 1789 Fransası için söyledikleri, 1908 Türkiyesi için şöyle tekrarlanabilir:
Şurası muhakkak ki, (Yerli - yabancı) bir çok burjuvalar (Türkiyede) bir yeni düzen (Meşruti Hürriyet) istemişlerse, kamu borcunu Abdülhamidin garantisinden daha sağlam olan Türk milletinin garantisi altında koymak için istemişlerdir-
Hikmet Kıvılcımlı-Türkiyede kapitalizmin gelişimi
ÇANAKKELE MUHARABESİ KEMALİZM MİTİNİN BAŞLADIĞI YER.
Birinci emperyalist paylaşım savaşı öncesi, İngilizler güçlü bir donanmaya ve Hindistan’da geniş bir hâkimiyet alanına sahipti. Öte yandan Avrupa’da kısa süre içinde demir-çelik sanayisi, Üç katı hacmine ulaşan Almanlar, yeni ham madde alanları yaratmak ve uzak pazarlara açılmak istiyordu. Wilhelm Kayser döneminde, zirve yapan Alman yayılmacılığı, paylaşım savaşına katılmak ve pay almak istiyordu. Kayser döneminde Osmanlı ile önemli düzey askeri ve siyasi ilişkiler geliştirilmişti. 1908 küçük burjuvazinin darbesi ile Sultanın iktidarını sallayan Jön Türk Devrimi sonrası, iktidarı ele geçiren İttihat-Terakki kliğinin Alman hayranlığı da, İttifak ve İtilaf Devletleri arsındaki, gerici hegemonya savaşında, Türkiye'nin tercihini belirlemesinde, önemli rol oynamıştı.
Çanakkale Savaşı başladığında, Genelkurmay Başkanı Bronzert V. Sehellendörf, Çanakkale 3. Kolordu komutanı Weber Paşa, donanma komutanı Amiral Souchen, Çanakkale Boğaz Komutanı Amiral Von Usedon, 5. Ordu kurmay başkan yardımcısı Von Wrankenburg idi. Osmanlı ordusunun kurmay heyetinin en önemli mevkilerinde Almanlar çoğunluktaydı. Bu savaşta 19. Tümen komutanlığının başındaki, Mustafa Kemal ise Yarbay rütbesine sahipti.
“Bu nedenle, daha o akşam, Anafarta çevresinde toplanan bütün birliklerin komutasını, Arıburnu cephesinin kuzey kanadında bulunan 19. Tümen Komutanı Albay Mustafa Kemal Bey'e verdim. İlk askerî başarısını Trablusgarp'ta gösteren Mustafa Kemal, sorumluluk ve görevden zevk duyan bir komutan özelliği taşıyordu
Türkiyede Beş Yıl-Liman van sonders
Çeşitli mitler ve kahramanlık öyküleri ile tek adam portresi üzerinden resm edilen ve epik bir anlatı ile günümüze aktarılan Çanakkale savaşı, Kemalizm mitinin başladığı yerdir. Resmi ideolojik tarih ve kaynaklar Çanakkale cephesini Türk ulusunun rüştünü ispatladığı bir savaş muharebesi olarak destanlaştırırken, bir askeri deha olarak anılan ve çok sonraları resmi ideolojinin simge adamına dönüşen, Mustafa Kemal mitolojik bir kahramana dönüştürülmüştür.
Türk uluslaşmasının tutkalı olan Mustafa Kemal, yedi düveli denize döken üstün yetenekleri, doğaüstü güçleri bulunan yarı tanrısal bir kahramandı artık. Bu kurtarıcı miti egemenlerin elinde onlarca yıldır, geniş yığınları sarmalayan, hakım milliyetçiliğin bir dayanağı ve burjuva moralin payandası haline gelmiştir.
Tarihin bu tek yanlı ve öznel kavrayışını bir kenara bırakırsak, Çanakkale cephesi itilaf ve ittifak devletleri, yani emperyalist klikler arasındaki sürdürülen, gerici savaşın bir cephesiydi. Çanakkale muharebesinin asıl aktörleri, alman emperyalistleriydi. Bu savaşta çeşitli milliyetlerden ezilen sınıflara mensup, yüz binlerce insan, emperyalist yağma savaşında hayatını kaybetti.
Büyük Ekim devrimi sonrası burjuvazinin yengisi ile birlikte burjuva devrimler çağı kapanmış proleter devrimciler çağı başlamıştı. Kemalist burjuva devrimi tamda bu süreçte ortaya çıkmış eski tipten bir burjuva devrimidir.
Birinci emperyalist paylaşım savaşında, Almanların saffında yer alan ve yenik ayrılan Türkiye, yabancı emperyalist devletler tarafından yağmalanmıştı. Yabancı sermaye sınıflarının çok geniş imtiyaz ve ayrıcalıklara sahip olduğu kurtuluş savaşı yılları öncesi, pazarın üçte ikisini yabancı sermaye teşkil ediyordu. Bürokraside önemli imtiyazlar kazanan yabancı sermaye sınıfları, limanlar ve ticaret yollarını da büyük ölçüde elinde tutuyordu. Türk burjuvazisi için bir ölüm kalım savaşı söz konusuydu. İşte Türk burjuvazisini, yeni bir devrime sürükleyen ülkü bu sınıf determizmiydi.
“Turkiye yarı-somurge karakterini muhafaza ediyordu. Yani kapitalist ulkeler icin, hammadde alıp sanayi mamullerini sattıkları bir pazar durumundaydı. Politik bakımdan Turkiye bağımsız sayılıyordu. Fakat Turkiye emperyalist ulkeleritl ^ elinde oyuncaktı. Bu yuzden Turkiye, ekonomik yonden aşırı derecede bağımlı bulunduğu Almanya tarafından Birinci Dunya Savaşı’na itildi ve Almanya uğruna savaştı. Almanya savaşı kaybedince, Turkiye tam anlamıyla yağma edildi. Ulkenin butunluğunu korumak icin ikinci bir devrime ihtiyac hasıl oldu.
A.Şnurov Türkiye proleteryası
Devrimin başına Türk milli burjuvazisi geçmişti. Devrimin önderliğini, Türk ticari burjuvazisi, az sayıdaki sanayi burjuvazisi, asker ve sivil aydın zümre ve geniş bir toprak ağa sınıfı teşkil ediyordu. Örgütsüz ve güçsüz olan köylülük ile henüz çok zayıf olan proleter sınıf ise bu devrimde yer almamıştı.
“Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı'dan yok denecek derecede zayıf bir sanayi devralmıştır. Anadolu'da ilkel birikimin önemli bir bölümünü elinde bulunduran ve burjuva sınıfının belkemiğini oluşturmak için gerekli özelliklere en fazla sahip olan gayrimüslim tüccar ve zanaatkarlar ise ulusal karakteri ağır basan devrimin ilk yıllanndan itibaren dışlanmış, bunların önemli bir kısmı devrimin çeşitli aşamalannda tasfiye edilmiştir. Böylelikle kapitalist Türkiye'nin burjuvazisini oluşturacak şahısların çoğu kırsal eşraftan türemişlerdir. Bu durum, Anadolu devrimine çok önemli bir sınıfsal karakter kazandırmıştır. Kemalist kadrolar, Kurtuluş Savaşı'nın hazırlık aşamasından itibaren kırsal eşraf ve toprak ağalan ile ittifak içine girmiştir
Anadolu tarımın 150 yılı –Nevzat Evrim Önal
KEMALİZM HANGİ SINIFLARIN İKTİDARIDIR.
Kemalizm şüphesiz özel mülkiyet egemen bir düzende tarihsel ve toplumsal olarak beli bir üretim tarzını ve bu üretim tarzını yansıtan siyasal üst yapıların bağımsız düşünülemez.Kemalizm sınıflar üstü toplum dışı bir ideoloji yada iktidar modeli değildir.Kemalizm belirli bir sınıf disiplinini ve belirli sınıflara ait iktidar biçimini bu sınıfların iktisadi-politik egemenliğini temsil eden devlet cihazına egemen olan doktrinleri (altı okçuluk) yansıtan bir burjuva ideolojisidir.
Kemalist devrime önderlik eden Türk milli burjuvazisi, devrim yılları sonrası etkisini kaybederek, yerini büyük komprador burjuvazisine bırakıyor.
“ Türkiye’de Kurtuluş Savaşı’nın sonundan itibaren komprador büyük burjuvazi ve toprak ağaları iktidara hakimdir. Fakat komprador büyük burjuvazi ve toprak ağaları iki büyük siyasi kliğe ayrılmıştır. İktidara ve devlet mekanizmasına hakim olan klik, önce İngiliz-Fransız emperyalizminin, 1935’lerden itibaren de Alman emperyalizminin işbirlikçiliğini yapmıştır.
İbrahim Kaypakkaya
Türkiye’de komprador burjuvazisinin varlığı, Osmanlının son dönemlerine kadar uzanır. Osmanlı döneminde, yabancı büyük bankerler ve sermaye sınıfları ile iş tutan ajan komisyoncu bir işbirlikçi sermaye sınıfının varlığını, H.Kıvılcımlı şu şekilde anlatıyor.
“Sömürge ile yarı-sömürge arasındaki fark burada gizlenir. Sömürge'de : Yabancı kapitalizmin doğrudan doğruya kendisi bir ülkeye zorla girip yerleşir. Yarı sömürgede : Yabancı sermaye yerli antika sermayeyi kendisine aracı (ajan, komisyoncu) yaparak bir ülkeyi kolayca sömürür. Türkiyenin yarım sömürgeleşmesi, Osmanlı İmparatorluğunda yabancı sermayeye yataklık (yahut ortaklık) edecek bir yerli sermayeci sosyal sınıfın daha önceden varoluşunu belirtir.
Hikmet Kıvılcımlı-Türkiye'de kapitalizmin gelişimi
Savaş yılları sonrası, Türk burjuvazi hızlı bir dönüşüme uğruyor. Cılız bir anti-emperyalist savaş ile sonuçlanan kurtuluş savaşı sonrası, Kemalistler çok geçmeden yönünü emperyalizme döndüler. Devrim sonrası ülkenin sosyo-ekonomik yapısı yarı sömürge-yarı feodal olarak kalırken, Lozanda emperyalizm ile masaya oturan Kemalist iktidarın bağımsızlık rüzgarının yerini, seve seve bir teslimiyetçilik almıştı.
Kemalizm bir toprak devrimini göze alamadığı gibi, savaş yılları öncesi sahip olduğu cılız anti emperyalist niteliğini tamamen yitirdi. Kemalizm emperyalizm ve toprak ağa sınıfı ile hesaplaşmaya dönük, bir erekselliğe sahip olmadığını daha savaş yıllarında belli etmiş, el altından emperyalistler ile antlaşma yollarını aramaya başlamıştı.
Kemalist cenahta anti emperyalist belagatin yerini, açık bir emperyalist hayranlığı alırken, Anti emperyalist geçinen sabık Kemalistler, garb emperyalizmin kuyruğunda dolanan zengin tüccar ve burjuvalara dönüştüler. Diğer yandan Kemalizm devlet eli ile şirketler kurarak, acentalar acarak yabancı sermaye ile ortak ticaret yapıyor, sermaye birikimin yeni temelleri yaratılıyor, sermaye ihracı ülkede giderek artıyor, bu sayede işbirlikçi burjuvazi oburlaşarak zenginleşiyor. Hülasa Kemalizm komprador büyük burjuvazinin ve toprak ağa sınıfının çıkarlarının gerici bir aleti ve askeri faşist bir diktatörlüğü olarak pekişiyor güçleniyor.
“Emperyalistler ufak tefek tavizler vermeğe başlayınca, kemalistler hemen !Fransa, İtalya, İngiltere ve diğer memleketler burjuvazisi ile anlaşmalar imza etmekte gecikmediler. Kemal is tlerin korkusu şu İdi: savaş devam ederse, emekci kitleleri yabancı somuruculere karşı mucadelc ile yetinmeyip, kendi yurttaşı olan somuruculere karşı da savaşa girişcbilrdi. Eninde sonunda bir cok kemalist,turlu yabancı firmaların ortağı oluyor. Bu yabancı firmalar da, hukumet organları ile sıkı ilişkisi olan, isim sahibi memurlardan ve ortaklarından faydalanıyor. Butun bu şartlar, ister istemez, kemalizmi işcihareketiyle şiddetli catışma haline getiriyor
A,Şnurov Türkiye Proleteryası
Türk devlet tarihinin en karanlık sayfalarından biri olan, Ermeni ve Rum milliyetlerine dönük tasfiye (jenosit) süreci ile birlikte, komprador burjuvazi yer değiştirmiştir. Bu halklara ait zenginlikler ve sermaye Türkleşerek el değişmiştir. Türk komprador burjuvazisi, savaş ganimetleri, Ermeni ve Rum milliyetlerine ait zenginliklerinin gaspı ve emperyalistler ile birlikte işçi sınıfı üzerinden yaptığı radikal vurgunlar ve ağır vergiler sayesinde palazlanmış ve semirmiştir.1950 li yıllara gelindiğinde, Türkiye’de büyük bir komprador toprak ağa-ve burjuva sınıfı iktidara hâkimdir.
Kemalist burjuva devriminden, hangi sınıfların menfaati olduğunu yukarıda belirtik Kemalizm büyük toprak ağa sınıflarının ve komprador büyük burjuva sınıflarının hâkim iktidardır. Bu sınıfların menfaatini gözeten askeri-bürokratik bir cihaza dönüşen Türk burjuva ulus devletinin toprak mülkiyeti politikası, burjuva devrimden beklenin aksine bir toprak reformu ile sonuçlanmamıştır. Kemalizm’in toprak mülkiyeti politikası, büyük toprak ağası sınıflarının imtiyaz ve ayrıcalıklarının güçlendiği ve pekiştiği yoksul köylülüğün daha fazla yoksullaştığı ve dışlandığı bir politikadır.
Anadolu tarımının 150 yıllık öyküsü-Nevzat Evrim Önal
Kudurgan toprak ağa sınıfının ve mütegallibenin, yoksul köylülük üzerinde uyguladığı dizginsiz sömürü ve baskılara göz yuman Kemalist iktidar,Toprak ağalarına karşı son derece pragmatik bir politika izledi. Anadolu’nun çeşitli illerinden ve bölgelerinden belirlediği, gerici toprak ağalarını din ve ulema takımını, yerel seçkin zorbaları, bizzat kendi elli ile seçerek mecliste temsil etmiş, Kemalizme teveccüh duyan sadık birer müttefik haline dönüştürmüştür.
Kemalizm, Ermeni Rum ve benzeri gayrimüslim halkların tasfiyesi ve tehciri sonra, bu milliyetlerden arta kalan geniş toprak arazi ve mülkleri, yoksul köylülüğe değil büyük toprak ağa sınıfına hibe edilmiştir.
Kemalist iktidarın toprak ağalarına karşı beslediği, bu dostane politikasının, sınıfsal kökenleri vardır. Bir demokratik devrim olasılığından korkan ve sınıf menfaatlerine uygun bir çizgi politikası sürdüren Kemalist iktidar kudurgan toprak ağası ve yerel zorbaların imtiyaz ve ayrıcalıklarının garantörü haline gelmişti. Hülasa Kemalizm, toprak ağalarına her türden ödünleri verip onların, sınıf menfaatlerini koruyup gözetirken, yoksul köylülük üzerinde sürekli bir sürekavı, sömürü cebir ve katliam politikası gütmüştür.
“Sabiha Sertel, anılannda CHP Milletvekili Mazhar Müfit ile aralarında geçen bir diyalogu şöyle aktarır: Pekala' dedim, 'şimdi Mecliste eşraf, toprak ağaları, hacılar, hocalar yok mudur? Bunlar Mustafa Kemal'in reformlarını destekleyecekler midir? Bu gericiler yine reformlara karşı gelecekler Mustafa Kemal halka değil bu gerici kuvvetiere dayanıyor. Anayasad toprak reformunu, işçi haklannı sağlayacak maddeler yok. Türkiye sınıfsız bir toplumdur, diyorlar. Ezilen işçiler, köylüler haklannı nasıl koruyacaklardır Mazhar Müfit bu defa kızmadı. Düşünerek cevap verdi: 'Mustafa Kemal birçok reformlar yapmak istiyor. Toprak reformu için burada ağalarla, özellikle Kürt ağalan ile Kürt mebuslardan Feyzi Beyler ve diğerleri ile konuşmalar yaptı. Bu reform meselesi, çok çetin bir mesele. Ağalara toprak reformunu anlatmak imkansız. Bu reformu ele almak, bütün ağalan, eşrafı kaybetmek demektir. Şimdilik toprak reformu defterini kapadık."' .
Türkiye de işçi sınıfının tarihi, 19.Yüzyıla kadar uzanır, Ana doluda İngiliz sömürgeciliğinin yaygınlaştırdığı, demir yollarında çalışan işçiler, Abdülhamit zamanında gelişen tersane kapitalizmi, yabancı sermaye ile kurulmuş kumpanyalar ve şirketler de çalışan işçiler, maden(kömür linyit) işçileri ve kırda gelişen pamuk işçileri gibi örnekler, Türk proletaryasının ilk nüveleriydi.
1930 yıllara gelindiğinde, Türkiye’de işçi sınıfının sayıca oranını, A.Şnurov yoldaş şu şekilde açıklıyor
“ Turkiye’de bedenle calışan daimi işci sanayi ve taşıt endustrisinde (A, B, C, D) toplam olarak 201.100 kişidir; yapı işcisi ve zenaat proletaryası ile (E, F) bunlar 251.000 kişidir; tarım proletaryası ile 451.100 kişiye yukseliyor; J grubu ile 724.100 kişidir; butun tarım proletaryası ile 1.324.100 kişidirv Tarım proletaryası haric emekciler, son grup da sayılmasa, 1.658.000’dir, yani Turkiye nufusunun 1 /8 ’ini teşkil ediyor
A,Şnurov-Türkiye Proleteryası
1930 yılları sonrası, yabancı sermaye varlığı ise şu şekildeydi. 1933 Türkiyesinde, sanayi istatistiklerine göre, 1473 "Büyük işletme"nin makine, aygıt ve avadanlıkları topyekûn 55 milyon 783 bin altın döviz (frank, sterlin) yabancı para, 11 milyon 365 bin altın lira yerli para olmak üzere hepbirden: 29 milyon 148 bin lira Tutar Demek 1918 Mütareke yılında SALTANAT finans kapitalinin sermaye toplamı, 1933 CUMHURİYET yılında Türkiye büyük endüstrisine yatırılmış tüm sabit sermaye tutarının beş altı katı ,büyüktür!
Hikmet Kıvılcımlı- Türkiye kapitalizmin gelişmesi )
Yaşamın canlı diyalektiği, gelişen ve palazlanan burjuvazinin, karşısında gün geçtikçe büyüyen ve gelişen proleter sınıfı çıkarıyordu.Burjuva mülkiyet ve onun asalak niteliğine karşı proleter sınıfta yükselen sınıf bilinci ve bağışıklık Kemalist iktidarı rahatsız etmişti.Kemalist iktidar emperyalistler ile artık iyice kaynamış, yabancı sermaye ihracı katlanarak artmıştı.Sermaye birikimlerimin temelleri ve dinamikleri geliştikçe, komprador burjuvazi pastadan daha fazla pay alıyor zenginleşiyordu. Semirdikçe vahşileşiyor, büyüyen düşmana yani proletaryaya diş biliyordu.Çok geçmen Kemalistler maskelerini söküp attılar ve gerçek sınıf kimliklerini açık ettiler.Ve kendi sınıfının öncüsü haline gelen proletaryanın pratik istemlerine karşı savaş açtılar.
Kemalist iktidar bir komplo sonucu tuzağa düşürdüğü, İşçi sınıfının önderlerinden Mustafa Suphi ve 14 yoldaşını Karadeniz sularında boğdurtarak katletti. Bu karanlık olay Türk burjuva devletinin tarihindeki, ilk kontrgerilla olayıdır aynı zamanda. Yahya ve çetesine boğdurulan komünistler geriye, on yıllarca süren bir suskunluk kaldı.
" Kemalistler, komunist partisinin ve işci hareketinin canına okudu. Komunist partisi yeraltına inmek zorunda kaldı. Bir cok unlu uyesi, bu arada Mustafa Suphi, hunharca olduruldu, hayatta kalanlar takibe uğradı, hapislere atıldı. 1923 senesinde İstanbul Milletlerarası İşci Birliği kapatıldı. Kapatılması icin, 1 Mayıs gununun kutlanması ile ilgili bildirilerin dağıtılması bahane edildi- Birliğin ileri gelenleri tutuklandı ve tıpkı vaktiyle jon turklerin proletarya sınıf hareketinin hesabını≫ gordukleri, burjuvazi kontrolunde sozumona işci Orgutleri kurmağa koyuldukları gibi, şimdi de Kemalistler,. kendi burjuva sendikalarını, işci eylemine karşı mucadele aracı olarak kullandılar. Bu yeni sendikaların amacı, işci sınıfının politikadan ve sınıf mucadelesinden uzaklaştırılması, gercek işci birlikleri ve orgutlerinin dağıtılması, turlu boş vaadler ve beş paralık tavizlerle işcilerin elde tutulması, devrimci onderlerin uzaklaştırılıp yerine burjuvazi yardakcıları olan onderler getirilmesi idi.
A,Şnurov Türkiye Proleteryası
Kemalistler komünistlerin defterini dürdükten sonra, sahte komünist örgütler yarattılar, sendikal hareketlere sızdılar. İşçi sınıfını milliyetçi sendikalar üzerinden örgütlemeye çalışan Kemalistler, çok sayıda milliyetçi sendika ve dernek yaratarak işçi sınıfının mücadelesini baltalamaya çalıştılar. Çok geçmeden işçi eylemlerine ve grevlerine karşı, sınıf kini ile saldırarak, işçi sınıfının örgütlerine kilit vurdular ve işçi bayramını yasaklayarak, işçi sınıfının en parlak önderini tutukladılar ve sınıf örgütlerini lağvettiler
Pek çok üyesi tutuklanan ve sürgün edilen amele teali cemiyetinin dağıtılması üzerine Kızıl sendikalar enternasyonali şu mesajı yayınlamıştı..
Pek çok üyesi tutuklanan ve sürgün edilen amele teali cemiyetinin dağıtılması üzerine Kızıl sendikalar enternasyonali şu mesajı yayınlamıştı..
“Halk Partisi Hükümeti (kemalistler) uzun zamandan beri sendika eylemini ele geçirip faşist bir örgüt haline getirmeğe çalıştılar. Fakat ne Çarlık zamanının milli istihbarat şefi Zubâtov’un kullandığı metodlar, ne rüşvet, ne baskı, işçi yığınlarının kendiliğinden olan sınıfsal sendika örgütlerine karşı se.vgi ve meylini zayıflatamadı. Parlamento seçiminde Halk Partisi tekrar İktidara geldikten ve Kemal Pâşa’nın beş gün süren Türk demokrasisinin başarısını’ öğen demecinden sonra, işçi sendikalarının ılımlı merkezi yağma ediliyor. İşte, bütün dünyada burjuva demokratlarının sözleri ve işte işler?
A.Şnurov- Türkiye Proleteryası
1927 yılında Fransız emperyalistlerine ait olan Adana-Nusaybin demir yollarında,haklarını aramak için greve giden işçilerin eylemleri, askeri terör ile bastırıldı. Çok sayıda işçi katledilirken, onlarca işçi tutuklandı. Kemalizm diktatörlüğün, işçi sınıfı üzerindeki dizginsiz sömürü ve saldırıları bunlar ile sınırlı değildi. İşçi sınıfı ne zaman başını kaldırsa, acımasız ezildi. Emek cephesine yakın pek çok aydın ve yazar tutuklandı hapis edildi yada sürgüne zorlandı. Sabahattin Ali gibi emekçi dostu devrimci aydınlar komplolarla katledildi
Kemalizmin çıkış noktası hiç bir zaman tam bağımsızlık olmamıştır Kemalist burjuva devrimi Türk komprador burjuva ve ağa sınıfının hakim sınıf çıkarlarını güvenceye almak için gerçekleştirilmiştir bu hakim sınıflar sınıf çıkarlarını güvenceye aldıktan hemen sonra ezilen emekçi sınıfların ve geniş halk yığınlarının en fanatik düşmanı kesilerek emperyalist dünya sistemi ile bütünleşmişlerdir.
Solun ricat dönemi 1960 yıllara kadar sürdü. Bir döneme damga vuran ve bir tohum gibi kitleleri sarmalayan devrimci önderliklerin tarih sahnesine çıktığı ve sınıf mücadelesini harlandığı bu süreçte, o güne kadar bir tabu biçimini alan Kemalizm ile kopuşunda tartışıldığı bir dönemdi.Kemalizm’in kuluçkasından türeyen pek çok reformist hareket Kemalizm ile ilgili eski Ortodoks inançlarını sürdürürken, bütünsel düşünme tarzından yoksun Kemalizm’in gerçek sınıfsal-politik niteliğinin ayırtına varamayan çeşitli küçük burjuva aydın hareketleri başta olmak üzere sol çevreler Kemalizmi yeniden üretmek ve onun bir nodülü olmaktan kurtulamadı.
Türkiye'de Kaypakka geleneği dışında sol ve küçük burjuva kökenli hareketler arasında buna Kürt siyasal hareketi dahil ( ulusal hareket demiyorum çünkü böyle isimlendirilmek istemiyor ) Kemalizm hiç bir zaman aşılması gereken bir eşik olarak görülmemiştir. Kemalizm git gide toplumsal bir dogmaya dönüşürken onun üzerinde şekillenen resmi ideolojik mitler her kesimden topluma nüfuz etmektedir.
Bu süreçte yalnızca biri, İbrahim Kaypakkaya kitlelerde magmalaşan, sonsuz Kemalizm mitine neşteri vurarak, onun gerçek sınıfsal ve politik niteliğini ortaya koydu ve kemalist ideolojisinin faşist sıvasını döktü. Kemalizm’in deşifrasyonunu sağlayarak kemalizmden köklü-nitel bir kopuşu gerçekleştirdi. Kemalizm’in sınıfsal ve politik özünü tutarlı bir sınıf eleştirisine tabi tutarak onunla hesaplaştı ve kitlelere teşhir etti.
Resmi ideoloji ile yapılan bu hesaplaşma Kemalizm esnaflarının yarattığı, soyut Kemalizm anlayışının yerine, Kemalizmin gerçek sınıfsal-politik niteliğinin ve tarihsel gelişiminin bilimsel MLM- bir eleştirisi olarak, günümüzde hala tüm günceliğini korumaktadır. Kemalizm Türk komprador burjuvazi ve ağa sınıflarının hakim sınıf iktidarı bu sınıfları altı okla doktrine edilmiş askeri faşist ideolojisidir.
Kemalist diktatörlük işçiler, köylüler, şehir küçük- burjuvazisi, küçük memurlar ve demokrat aydınlar üzerinde askeri faşist bir diktatörlüktür.”
İbrahim Kaypakkaya
Gayri-Müslüm Sermayenin Türkleştirilmesi
Kemalizm nihayetinde resmi ideolojiye şekil veren yeni din biçimini almıştı. Onun ile anılan inkılaplar gerçekte tüm sosyal sınıfları temsil eden bir iktidar modeli değil, işçi köylü aydın ve küçük burjuvazi üzerinde faşist bir diktatörlüktü. iktidara egemen olan hakim sınıfların yeni dönem çıkarlarına ve ihtiyaçlarına uygun biçimde devletin ve pazarın yeniden konsolidasyonu içeriyordu. Kemalizm bir devlet ideolojisi Türk hâkim sınıflarının palazlanmasına yarayan bu sınıfların her türden imtiyaz ve ayrıcalıklarına kollayan gerici bir aletti.
Türk ve Müslüman olmayan halklara karşı sürek avı, ittihatçı kadroların eli ile Ermeni Rum ve benzeri gayri müslüm halkların tasfiye ile başladı. Yüz binlerce insan katledildi ve tehcire zorlandı ve göç yollarında açlıktan imha oldu. Bu halklardan geriye kalan zenginlikler ve mülkler Türk burjuva sınıfına devir edildi.
1934 Trakya Olayları
Sürek avının bir sonraki halkası olan Yahudilere dönük tasfiye süreciydi 1934 yılında Trakya da sayıları on binleri bulan Yahudilere karşı antisemitik bir sürek avı başlatılmıştı. Türk hâkim sınıfları tarafından kışkırtılan kitleler, Yahudilere saldırarak servetlerini ve mülklerini yağmaladı. Yahudiler yurtlarını terk etmek zorunda kaldı. Dönemin hâkim medyası yağmacıları ve saldırganları değil, Yahudileri suçluyor, hedef gösteriyordu. Bu bu saldırılar spontan değil, bilhassa Türk hâkim sınıflarının perde arkasından örgütlediği, temelinde bu halklara ait sermayenin Türkleştirmesi ve zenginliklerine el koyma amacı vardı. Varlık vergisi ve çok sonraları yaşanacak olan 6-7 eylül olayları bu sürecin devamıydılar.
Bir Musevi vatandaş ile Mustafa kemal arasındaki şu diyalog manidardır.
"Halkın ‘yaşa, varol!’ nidaları arasında Atatürk otomobilden indi. Alkışlar devam ediyor, o da halkın ortasında ilerliyordu. Garip bir tesadüf ve talih eseri olarak Atatürk bizim önümüze gelince hafif bir duraklama yaptı. Halka bakıyor ve kalabalığı selamlıyordu. Tam bu esnada yanımda bulunan ve biraz evvel fısıltı halinde, fakat hararetli konuşan Yahudilerden biri, ileriye doğru yürüdü ve Ata’nın önüne atıldı. Muhafızlar mani olmak istediler. Atatürk: – Bırakın gelsin! dedi. Bu Musevi vatandaş, Atatürk’ün önünde ellerini açtı, omuzlarını yukarıya kaldırarak: Paşam, bizi kovuyorlar. Biz ne yapacağız? dedi. Atatürk bu şekilde önüne atılan bu adamın ne demek istediğini ve kim olduğunu derhal anlamıştı. Buna rağmen sordu: Sen kimsin? Ben Paşam, Çanakkale Musevilerinden Avram Palto. Sizi kim kovuyor? Hükümet mi? Kanun mu? Polis mi? Jandarma mı? Bana söyle dedi. Bu Musevi vatandaş durakladı, şaşaladı. Biraz sonra kendini toparlayarak cevap verdi: Hayır paşam halk kovuyor. Atatürk, bu adamın yüzüne dikkatle baktı, gülümsedi ve: Halk isterse beni de kovar dedi ve yürüdü.”
(Yakup Borakas 1987’de yayımlanan Türkiye’de Yahudi Toplumlar )
Tekçi burjuva ideolojisi olan Kemalizm sadece jenosit katliam ve tek tipleştirme siyaseti gütmedi aynı zamanda jakoben tarzda batılı tipte sterotipler yaratmak istedi. Kendi tarihi dili ve kültürü ile bağları kopmuş batılı tipte zihinsel kalıplar yaratmak için toplum üzerinde sürekli bir terör uyguladı bunun içinde laikliği kullanarak toplum üzerine bir sopaya dönüştürdü
Bir Çıban Başı Olarak Dersim
Dersim, hükümeti, Cumhuriyet için bir çıbandır. Bu çıban üzerinde kat'i bir ameliye yapmak ve ihtimalatı elimeyi önlemek (kesin “bir ameliyat yaparak acı sonuç ihtimalini önlemek.
Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey'-1926 tarihli Dersim raporu
Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey'-1926 tarihli Dersim raporu
Dersim Osmanlı döneminde,tüm hâkim egemenlik ilişkileri ve bu ilişkilerin siyasal iktisadi toplumsal sonuçlarından bağımsız, demografik ve otonom yapısı ile özgün bir bölgeydi. Osmanlı- Safevi Savaşı sonrası fiilen Osmanlıya bağlanana Dersim, yüzlerce yıl Osmanlının egemenliğini red ederek kendi başına buyruk hüküm sürdü.
Dersim kendisine özgü bir ontolojiye sahipti, Hakim mülkiyet ilişkilerinden bağımsız bir sosyal hiyerarşiye sahip olan dersim doğa ile barışık onu kendisine felsefe edinmiş kolektif bir hafızaya sahipti bu bağlamda ırk cinsiyet ve inanç bakımından tüm Ortodoks inanç ve kültürden ayrılıyordu. Onu tarih boyunca egemen sınıflar ile uzlaşmaz kılan tamda bu heterik toplumcu yapısıydı.
“Dersim, bizim haritamıza dahildir. Fakat, kapısını benzersiz bir inatla icinden kilitlemiştir
Hakkı Naşit Uluğ- Dersim Medeniyete açılıyor )
Kürt-Kızılbaş heterik yapısı nedeni ile sürekli hedef olan Dersim, Osmanlı döneminde irili ufaklı onlarca seferlerin ve saldırıların hedefi olmuş, ancak otonom yapısını koruyabilmiş 1938 li yıllara gelebilmişti. Dersim sınıflı topluma özgü, devlet düzenli ordu bürokrasi mahkeme vergi sistemi gibi olgulardan yoksun, tamamen kendi bağımsız inanç ve kanunları ile yönetilen, devletin sirayet edemediği otonom bir bölgeydi.
Osmanlının selefi olan burjuva ulus devletinin, Dersim sorunu çözmek için bölgeye gönderdiği kolonyal ideologların raporları, aynı şeyi işaret ediyordu. Ameyliat şart, Dersime koloni mantığı ile yaklaşılmalıdır.Askeri müdahale elzemdir.
“Dersim evvela Koloni (sömürge) gibi nazarı itibara (göz önüne) alınmalı; Türk camiası içinde Kürtlük eritilmeli, ondan sonra ve tedricen (kademeli olarak) öz Türk hukukuna mazhar kılınmalıdır
Faik Bulut Dersim Raporları
Türkçü medeniyetçi paradigmanın tek tipleştirme ve homojenleştirme siyasetinin son halkası olan Dersim, Kemalist Tarihin en kanlı, en faşist pratiklerinden biridir. On binlerce Dersimli çocuk kadın yaşlı ayrımı yapılmaksızın, en ilkel en barbar yöntemlere katledilmiş, hamile kadınlar ve bebeler süngülenmiş, mağaralara iltica eden sivil insanlar topluca zehirli gazlar ile imha edilmiştir.
"Dersimli okşanmakla kazanılmaz. Müsellah (silahlı) kuvvetin müdahalesi Dersimliye daha çok tesir yapar ve ıslahın esasını teşkil eder.
Faik Bulut Dersim Raporları
Ulusun Yeniden Konfigürasyonu- Türkleştirme
Kolonyal ideolojisinin dersime uyguladığı siyaset, tenkit ve tedip hareketidir. Fiziksel boyutları ile tahribatı korkunç olan bu hareket sonucunda, on binlerce Dersimli katledilmiş, Binlercesi yerlerinden sürgün edilerek, asimilasyon amacı ile batı illerine sürülmüş, ortada kalan kız çocukları, operasyonun kurmaylarına peşkeş çekilmiştir.Sıdıka avar gibi kültürel misyonerler aracılığı ile bölgende toplanan kız çocukları, tekçi eğitim sistemine dayalı asimilasyon kışlalarında dönüştürülmüş Türkleştirilmiştir.
Dersim bir modernleşme ve jakobenizm faciası değildir. Kemalist iktidarın gayesi tek ulus yaratmak geriye kalan ulusları, imha inkar ve asimilasyon siyaseti ile hakim ulus içinde eritmek ve Türkleştirmekti. Kürt ulusuna yönelik imha siyaseti ve milli eritme politikanın asıl gayesi ilhaktır ( sömürgeleştirme)
Kürt coğrafyasında okullar ve karakollar inşa eden, bölgeye kolonyal bir mantıkla ele alarak Kürt ulusu üzerinde nüfuz etmeye çalışan Kemalist iktidar, Dersim Koçgiri Zilan gibi katliamlar ile on binlerce Kürdü katlederken, dillerini yasakladı. Milli baskı eritme politikası ve sistematik asimilasyon politikaları ile milyonlarca Kürt çocuğunu asimile etti. Son tahlilde doksan yıllık burjuva ulus devletin Kürt ulusu üzerindeki tahakküm politikasından, Kürtlerin payına katliam asimilasyon ve sürgün düştü.
KORAY AKER
Kaynaklar
A,şnurov Türkiye proleteryası, sf. 41-47
Hikmet Kıvılcımlı Türkiye’de kapitalizmin gelişimi -sf-10-47
İbrahim Kaypakkaya- Seçme Eserleri-sf-88-131
Nevzat önal- Türk tarhımının 150 yıllık tarihi- sf-64-67
Faik Bulut-Dersim Raporları-sf- 98-98
Otto Liman VoN Sanders-Türkiyede Beş Yıl-sf-105
Hakkı Naşit Uluğ- Dersim Medeniyete açılıyor- sf-27
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder