" Bireysel intiharların incelenmesi bu bağlamda toplumsal yapı içersin de kapitalizmin yarattığı tahribatın incelenmesidir.
İntihar tarihsel ve antropolojik açıdan incelendiğinde, önemli bir toplumsal sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Felsefi ve entelektüel açıdan bireyin ontolojisine içkin bu karmaşa, çoğu zaman, gerçek toplumsal temellerden koparılarak dolaysız biçimler ve öznel ilişkiler merceğinde açıklanır. Kısacası sınıflı toplumda bireyin kendisi sorunsallaştırılır ve onun ontolojisine içkin tüm sorunlar kendisine mal edilir, ve her vakka kusurlu bir biyografinin kurbanına dönüştürülür
Sınıflı toplumda tarafsız bilim yoktur. Çünkü sınıflı toplumlarda epistemoloji pazar ve onun yarattığı toplumsal ilişkilerin dağılımına göre belirlenir. Her birey iktisadi bir varlıktır, ama aynı zamanda o iktisadi toplum üzerine yükselen toplumsal ilişkilerin kalıp verdiği ahlaki ve psikolojik bir varlıktır
Bu nedenle Marx, intiharı özcü kökenlere indirgene ve sorunu öznelleştirerek, bireyin kendisine mal eden, burjuva bilimleri eleştirerek intiharın gerçek ekonomi politik temellerini açığa çıkarmış ve intiharı bireyin kusurlu doğasına mal eden, felsefi ve entelektüel tartışmaları mahkûm etmiştir. Marx intiharı toplumsal bir sorun olarak görmektedir. Çünkü bireyin kendisi toplumsal bir varlıktır.
“İntihar bireysel bir vaka olarak ele alınsa da gerçekte bi rey toplumsalın ürünü olduğu için bireysel intiharlar bir toplumsal yaşamın ürünleridir ve her intihar içersinde ya toplumun yarattığı bir nedenin sonucu olarak ele şanılcı alınmalıdır.
İntihar Üzerine, Karl Marx
Marx yabancılaşmayı, insanın kendi emek etkinliğine yabancılaşma biçiminde açıklar. Özel mülkiyetin doğuşu ile birlikte, insan kendi emek etkiliğine yabancılaşmış, kendi ürettiği ürünlerin kölesi olmuştur. Bunun nitel sonucu olarak, doğaya topluma ve kendi benliğine yabancılaşmıştır.
Bu temelde marx intiharı yabancılaşma nosyonu ekseninde ele alır ve intiharı kendi emek etkinliğine yabancılaşmış bireyin içinde yaşadığı sınıflı toplumsal yapının nitel bir sonucu olarak görür intihar bireyin içinde yaşadığı toplumsal üretim ilişkilerinin ve bu üretim ilişkilerinin yarattığı sınıfsal cinsel toplumsal ve psikolojik çelişkilerinin ve baskı biçimlerinin doğrudan bir sonucudur.
İntiharın başat nedenleri, bireyin kozmolojisini düzenleyen ve ona hükmeden maddi toplumsal ilişkilerin temelinde yatmaktır.
Marx intiharı özcü temele indirgeyen ve bireye mal eden burjuva bilimleri gibi bir hataya düşmeyerek,tek yanlılıktan ve öznelcilikten kaçınmıştır Çünkü intihar çeşitli mental ve sosyal disfonksiyonlardan kaynaklanabilir. İntiharın biyolojik kökenleri olduğu gibi yine varoluşsal kaygılar, yalnızlık gibi sosyal etkenler, jeopolitik nedenler ve çeşitli meslek gruplarında öne çıkan demografik özellikler intihara yol açabilir.
İntihar sorunu ırk cinsiyet ve sınıf noktasında farklı prevalansa sahiptir. Émile Durkheime göre İntiharın esas olarak erkeklere özgü bir olay olduğu görülmektedir. Kendini öldüren bir kadına karşılık ortalama dört erkek intihar etmektedir. İstatistikler Erkek intiharlarının kadınların dört katı olduğunu göstermektedir. Erkek cinsinde görülen bu yüksek intihar oranlarının temeli sınıfsaldır. Erkek intiharlarının altında yatan neden geçim sıkıntısı yoksulluk işsizlik gelecek kaygısı ailevi sorunlar vb. sosyo ekonomik etkenlerdir.
Post Marksist yazar Zizek intiharı hiç bir kurtuluş alanı kalmayan öznenin iktidardan kaçış için başvurduğu bir deneyim yegane çıkış yolu olarak görürür. İntihar ruhumuzu bedenlerimizi kimliklerimizi sömürgeleştiren ve bizleri görünmez bağlar ile saran iktidar alanlarından ve onun lanetli simetrisinden kaçış için başvurulan bir deneyimdir.
Schopenhauer göre ise intihar bireyin kendi ontolojisine içkin cevapsız kalan soruların öte dünyaya havele etme yöntemidir. Her şeyden önce insan, yaşamının ontolojik sırlarına, sahip olmayı başarmış, maddi varoluşunun, kesin ve mutlak bir töze dayanmadığını, her şeyin gelip geçici niteliğe sahip olduğu, kendi varoluşunun bu nesnel gerçeğin, yadsınamaz bir parçası olduğunu bilir. Nitel bir ayrım olarak, bilinç sayesinde insan, diğer türlerin aksine ölümlü olduğunun farkındadır. Dolayısı ile intihar varoluşa içkin cevapsız kalan sorulara karşı ontolojik bir tepki, kaotik ve belirsiz doğaya karşı bir protestodur.
Yaşamın biricik amacı mutluluk değildir ölümdür. Bizler kaotik evrende ölümü bekleyen basit içgüdülere sahip zavallı kurbanlarıyız sadece. Yaşamın önceden tasarlanmış düşünülmüş nesnel bir amacı yoktur Yaşam bir amaç edinen ve sürekli mutluluk içeren bir erekselliği bize sunmaz. Bizler nesnel gerçeğimizi ölümlü ve basit varlıklar olduğumuz gerçeğini bir kenara koyup bu ereğin peşinde koşarız ama çoğunlukla başarısız oluruz.
”intihar bir tecrübe, insanın tabiata sorduğu ve cevaplamaya zorladığı bir soru olarak da görülebilir. Sorulan şudur: insanın varoluşunda ve şeylerin doğasına dair kavrayışında ölüm nasıl bir değişiklik meydana getirir? Fakat bu yapılacak beceriksizce bir tecrübedir; çünkü cevabı bekleyen bilincin kendisini ortadan kaldırır.
Arthur Schopenhauer
Modern toplumda bir salgın halini alan yalnızlık intiharın başat nedenlerinden biridir.Post kapitalizm geleneksel yeniden üretim ilişkilerini çözerken, grup ilişkilerine dayan sendikalizmi ortadan kaldırdı ve atomik bir cinsiyet kuşağı yarattı. Aşırı üretim ve onun gereksinimlerine uygun olarak radikal bireyci ve hedonist, bir sosyal insanı tipi son elli yıldır neo liberal piyasaya egemendir . Özgürlük mitinin solo yaşam ile özdeşleşmesinin nedeni budur.
Ailesel ve toplumsal bağları zayıflaması ile birlikte güçlü toplumsal bağların ve ilişkilerin yerine teknoloji tarafından yalıtılmış tüm yaşamı ekonomik etkinliğe indirgenmiş trajik insana monolog bireye bırakmıştır.Erich Fromm değimi ile büyük bir çarkın küçük bir dişlisi, bir robot haline gelmiş modern birey için yaşam boş ve anlamsızdır.
Kapitalizm tarafından kutsanan ve yüceltilen, post modern bireyin, aşırı özerkleşme arzusu, onu özgürleştirmek bir yana, daha fazla tahakküme zorlamış yapay bir fanusun içine tutsak etmiştir. Tüm toplumsal faaliyetleri tüketim ile eşitlenen birey, doğal olandan koptukça, yabancılaşma yalnızlık, rutinleşme, tekdüzelik, tatminsizlik ile baş başa kalmış zayıf ve kırılgan hale gelmiştir.
Yalnızlık salgını tıpkı yoksulluk gibi neo liberalizmin septomatik bir sonucudur ve onun doğurduğu bir toplumsal ilişki biçimidir. İntiharların ve ruhsal bunalımların neo liberalizmin kaleleri olan ülkelerde patlak vermesi bir rastlantı değildir. Bugün batılı neo liberal devletlerin artan intihar ve yalnızlık salgını ile başa çıkmak için yalnızlık bakanlıkları kurup çözüp reçeteleri aramaktadırlar. Günden güne büyüyen ruhsal krizlere ve intiharlara karşı modern tıbbın konvansiyonel çözümleri ise devasa boyutlara ulaşan ve oburlaşan ilaç endüstrisini besleyen farmakolojik çözümlerdir.
“Aileyi ve kişisel yaşamı kuşatan genel kriz, sağlık arayışının, özellikle de duygusal sağlık arayışının, ciddi endüstriyel boyutlara ulaştığını göstermektedir Kelimenin tam anlamıyla adeta zehir saçan bir iş yaşamı, ailenin çözülüşüyle birleşerek sağlık sanayisi holdinglerini devasa boyutlarda büyütmektedir. Ancak dramatik olan şu ki, tıbbi bakıma geçmişe oranla daha çok ilgi gösteren sıkıntı içindeki bir toplum için mevcut tıbbi bakım modeli, sorunun çözümü değil, bizzat kaynaklarından biridir.
Gelecekteki İlkel, John Zerzan
Şöyle der Baudrillard çağımızda haz bir buyurganlığa dönüştürülerek genel bir ahlak biçimi halini almıştır birey artık ihtiyacı olduğu için tüketmiyor tüketmeye ihtiyaç duyduğu için tüketiyor. Kapitalizmin yeni arzu sistemleri yarattığını söyleyen Baudrillard göre sahte ihtiyaçların gerçek ihtiyaçlar ile yer değiştirdiği günümüzde tüketim genel bir ahlak biçimine bürünerek bir haz ekonomisi yaratmıştır.Bireyi kuşatan artık bir zamanlar olduğu biçimi ile insan ilişkileri değil nesnelerdir.
Tamda bu nedenle Marxsın, işaret ettiği biçimde, birey toplumsal bir varlıktır ve intiharın kökeni bireyi sömürgeleştiren ve onu sakatlayan sınıfsal ekonomik ve toplumsal yapılar içinde aranmalıdır.
“insanlar birbirlerine yabancıdır ve birbirlerine karşı düşmanca davranırlar; acımasız rekabetin ve mücadelenin yaşandığı, herkesin herkese karşı savaştığı bu toplumunda bireye kalan tek seçenek ya kurban ya da cellat olmaktır. Bu, umutsuzluğu ve intiharı açıklayan toplumsal bağlamdır.
İntihar Üzerine, Karl Marx
KORAY AKER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder