"Günümüz dünyası eylem ve duyguların temsil edildiği ve yorumlandığı bir tiyatro değil, mahremiyetlerin sergilendiği, satıldığı ve tüketildiği bir pazardır."
Şeffaflık Toplumu, Byung-Chul Han
Aşırı bir muğlâklık, çağında yaşıyoruz. Hiper bireycilik çağında, istikrasızlık, müphemlik, belirsizlik zaman ve mekândan yalıtılmış, ,kimlik ve ben yaşantısından, muaf bırakılmış, öznenin bu süreksizlik karşısındaki psiko-sosyal konumu nedir? Post-endüstriyel, post modern dünyada, birey neden aşırı mutsuz, endişeli ve güvensizdir.
Beklide, post modern olduğumuz için, hayat anlamsızdır. Çünkü post modernliğin, akıl kimlik ve nesnellik nosyonlarını, red ettiği, özneyi, ben ve kimlik yaşantısından, muaf bıraktığı, aşırı muğlâk, belirsiz ve aşırı bireyci bir tüketim dünyasının, kalıplarına hapis ettiği için, anlamsızlık, boşluk, güvensizlik, endişe, bir psikopatoloji olarak, karşımıza çıkmaktadır. Tüm değerlerin, gerçekliği yitirdiği, büyüsünü kaybettiği, bir simülasyon dünyasında, benliğinin inşası, bir o kadar müphemlik kazanmıştır.
" Karşılıklı duygusal bağımlılık ciddi biçimde tehlikeye girdiğinde denge bozulur ve ben'in öz güçlerine yabancılaşmış olması acı bir biçimde algılanır, o ana kadar bu yabancılaşma
düşlerde ve semptomlarda ele vermektedir kendini. Bundan sonra ben yaşantısına atalet, değersizlik, terkedilmişlik, çaresizlik, yalnızlık, utanç ve suçluluk duyguları hakim olur
Rainer Funk,
Her egemen sınıf kendi üretim tarzına, hitap eden, bir toplumsal, hukuksal siyasal, kültürel üst yapı hedefler ve buna uygun sosyal insan tipini üretir. Günümüzde egemen sınıf ebeveynlik rolünü, tamamen ele geçirmiş, reklamlar, medya, eğitim gibi etkin araçlarla, bireyin pişişik, alanını işgal edip ve onun doğasını kışkırtarak, yeni üstyapıya uygun, bir sosyal insan tipi yaratmıştır.
Post modern toplumda, her birey, kendisi ile özdeşleştirdiği, ideal bir kimlik imgesine sahiptir. Sürekli peşinden koşulan, ulaşılmaya çalışan, hedeflenen bu ideal kimlik, bireyin ben ile ilgili duyduğu, statüsüzlüğün, dışa vurumudur. Post modern toplumda, benlik kırılgan, parçalanmış ve farklı kimlik kalıpları ile örülmüş, melez bir kimliğe dönüşmüştür. Bu yeni ben, tekil, değişmez bir kimlik kavrayışından uzak, maddi koşulara, ani değişimlere ve şartlara bağlı olarak, anlık biçimde üretilen, çeşitli mitler, kahramanlar, rol modeller,arzu biçimleri üzerinden şekillenen heterojen bir kimliktir.
Facebook, youtupe, isntegram, gibi güçlü kitle iletişim araçlarının etkisi ve parlak yaşam telaları, tarafından doğası kışkırtılan, çağın kişiliği, ben ile ideal ben arasında, sürekli koşturan, yönünü kaybetmiş, kronik tatminsiz, endişeli, kaygılı, huzursuz ve özgüven kaybına uğramış, tipik narsist kişiliktir. Post endüstriyel, çağa özgü bu duygu bozukluğu, nesnel bir psikopatoloji olarak, eski odpital arzunun bastırılması, sonucu ortaya çıkan klasik nevrozun, yerini almış, başat bir klinisyedir.
" Karşılıklı duygusal bağımlılık ciddi biçimde tehlikeye girdiğinde denge bozulur ve ben'in öz güçlerine yabancılaşmış olması acı bir biçimde algılanır, o ana kadar bu yabancılaşma
düşlerde ve semptomlarda ele vermektedir kendini. Bundan sonra ben yaşantısına atalet, değersizlik, terkedilmişlik, çaresizlik, yalnızlık, utanç ve suçluluk duyguları hakim olur
Rainer Funk,
Her egemen sınıf kendi üretim tarzına, hitap eden, bir toplumsal, hukuksal siyasal, kültürel üst yapı hedefler ve buna uygun sosyal insan tipini üretir. Günümüzde egemen sınıf ebeveynlik rolünü, tamamen ele geçirmiş, reklamlar, medya, eğitim gibi etkin araçlarla, bireyin pişişik, alanını işgal edip ve onun doğasını kışkırtarak, yeni üstyapıya uygun, bir sosyal insan tipi yaratmıştır.
Post modern toplumda, her birey, kendisi ile özdeşleştirdiği, ideal bir kimlik imgesine sahiptir. Sürekli peşinden koşulan, ulaşılmaya çalışan, hedeflenen bu ideal kimlik, bireyin ben ile ilgili duyduğu, statüsüzlüğün, dışa vurumudur. Post modern toplumda, benlik kırılgan, parçalanmış ve farklı kimlik kalıpları ile örülmüş, melez bir kimliğe dönüşmüştür. Bu yeni ben, tekil, değişmez bir kimlik kavrayışından uzak, maddi koşulara, ani değişimlere ve şartlara bağlı olarak, anlık biçimde üretilen, çeşitli mitler, kahramanlar, rol modeller,arzu biçimleri üzerinden şekillenen heterojen bir kimliktir.
Facebook, youtupe, isntegram, gibi güçlü kitle iletişim araçlarının etkisi ve parlak yaşam telaları, tarafından doğası kışkırtılan, çağın kişiliği, ben ile ideal ben arasında, sürekli koşturan, yönünü kaybetmiş, kronik tatminsiz, endişeli, kaygılı, huzursuz ve özgüven kaybına uğramış, tipik narsist kişiliktir. Post endüstriyel, çağa özgü bu duygu bozukluğu, nesnel bir psikopatoloji olarak, eski odpital arzunun bastırılması, sonucu ortaya çıkan klasik nevrozun, yerini almış, başat bir klinisyedir.
Joel Kovel çağın insanı için şu tespiti yapar Freudun nevrotik insanın yerini alan yeni benlik her alanda kışkırtılan ama kendisine hiç bir tatmin aracı sunulamayan boşluk içindeki yüzen Narsist insandır. Yine Alfred Adlerin o meşrhur teşhisi aşağılık kompleksi nesnel bir olgu olarak narsism ile kardeştir. İşte modern dünyamızı her alanda işgal eden bu iki duygu durumudur
" Artık, günümüzün tipik hastası belirgin bir arzusuyla çatışma içinde olan nevrotik birey değil, benlik bozukluğuna bağlı özdeğer düşüklüğünü savunmacı çeşitli çabalarla yüksek tutmaya çalışan narsisistik bireydir. Keza, artık hâkim patoloji arzunun babaerkil otorite tarafından bastırılmasının sonucu ortaya çıkan klasik nevroz değil; arzunun kışkırtıldığı, yörüngesinden saptırıldığı, ne kendisine tatmin bulacağı uygun bir nesnenin sunulduğu ne de tutarlı denetim formlarının sağlandığı modern bir psikopatoloji biçimidir
(Joel Kovel, 1976).
Her şeyin hızlı tüketildiği, esnek üretim ve tüketime dayalı, bir ekonomik modelin, egemen olduğu, dünyanın bir küresel köye dönüştüğü çağımızda, kaçınılmaz olarak, üstyapı kurumlarıda, hızlı bir nitel dönüşüme uğramıştır. Eski üstyapı kurumları olan, din, kutsal aile, kültür ve cinsellikte, hızlı bir şekilde, dönüşüme uğramış, sembolik alanlarını yitirmiştir. Cinselliğin karlı bir metaya dönüştüğü( fuhuş-porno vb) kültürün safarileştiği, dinin bir ticari nesneye indirgenerek, anlamını yitirdiği bir gösteriş çağındayız
Freud uygarlığın baskıcı ancak hayvandan insan geçişte önemli bir zorunlu durak olduğunu savunur, Uygarlık insana özgü hayvansal tözün yerine kamusal nezaketi koymuştur yani kültürü. Günümüzde kültürün ve geleneğin kırılgan hale geldiği toplumlarda kamusal nezaketinde ortadan kalktığı yerini aşırı ve narsit fenomenlerin uç dünyasına bıraktığını görüyoruz.
“ Sembolik alan kamusal alandan ayrılsa da, onun tarafından istila edildi. Cinsellik, karlı bir meta, olarak ambalajlandı.Buna karşın kültür, çoğunlukla kar peşinde koşturan, kitle iletişim araçları demekti.Sanat, para, iktidar, statü ve kültürel sermaye meselesine dönüştü.Kültürler, artık yabancıl biçimlerde, ambalajlanarak turizm endüstrisi vasıtasıyla, kapı kapı pazarlanıyordu.
Terry Eagleton- Hayatın Anlamı
Metaların bolluğu ve arzın hâkimiyet gücü sayesinde, tüketimin, her şeye hükmettiği ve biricik ahlak biçimini aldığı, evrensel bir yasaya dönüştüğü, uygarlık sürecimizde, kimlikler hızla aşınıyor, akışkanlık kazanıyor. Aşk, sevgi, romantizm, gibi duygular demodeleşirken, onun yerini günlük geçici, hazlar, anlık tatminler alıyor.
“Militan bireycilik çagındayız, kendine yeterli olmak kişisel gelişimin en değerli yanı olmuştur. Buna paralel olarak her şey hızlanmaktadır; hatta demografik, toplumsal ve ekonomık bir kaza riski pahasına da olsa her şey hızlanmak zonındadır. Bir sürat spıralı içindeyiz. Daha hızlı tüketiyoruz,dolayısıyla daha çok tüketiyoruz; "çifti'' de tüketiyoruz. Bireysel düzeyde, aşk ilişkilerinde: Baştan çıkarma sureleri kısaldı. )yakınlaşma çabuk, neredeyse hemen sonuç
alınıyor. boşanmak "kolay", aileler çözülüp yemden oluşuyor. Çağımız hız çağı; önem taşıyan şey, bu baş döndurücü sürece dahil olabilmek için öteki üzerinde belli bir iktidardan yararlanmak.
Pascale Chapaux-Morelli,
Post modern dönemde, biz kavramının yerini, ben almıştır. Biz kavramı Ortodoksi ile özdeşleştirilirken, ben özgürlük, bağımsızlık ve otonomi demektir. Post modern birey, kendi özerk ve otonom yapısı içerisinde, bir imajlar, rejimi yaratmıştır. O post modern tüketimin, etkin bir öznesi olarak, satın almaktan, mutluluk duyan, sürekli tüketen bir bencildir.
imaj gerçek hayata birbirlerine sunacakları gerçek hiç bir etkinliğe sahip olmayan insanlar için bir telkindir. Hakikat biçimine bürünen imajlar toplumu kuşatıp ele geçir ve kendi gerçekliğinden bunalan insanlar için bir zorunluluk halini alır.
Post modern birey sürekli bir ereksiyon halindedir arzunun kışkırtıcılığı karşısında büyülenmiştir postmodern dünya bireye şunu söylemektedir bir kişi ile yani partner ile yetinmek zorunda değilsin acele et dışarıda seni bekleyen başkaları var, neden aynı telefonu kullanmak zorundasın dışarıda daha üst versiyonları var bir aile kurmak zorunda değilsin çünkü seni bekleyen başka hayatlar var Bir bedene saplanıp kalmak zorunda değilsin onu değiştirmek için çok fazla seçeneğin var vs vs. Cinselin ruhsallın ve bedenin akışkanlığı postmodern dünyada bir metto haline gelmiştir.Artık sabit hiç bir toplumsal norm yoktur.
Günümüz insanı için için mutluluk giyecek yiyecek gibi nesneler satın almak ve tüketmekten ibarettir. Doğa ile insan arasındaki dikotominin ( ikilik) silikleştiği çağımızda, teknoloji, bilgisayarlarlar,telefonla r, televizyonların, enformasyon ağları post modern bireye, hükmetmekte ve ona ambalaj bir kimlik sunmaktadır...
Günümüz insanı için için mutluluk giyecek yiyecek gibi nesneler satın almak ve tüketmekten ibarettir. Doğa ile insan arasındaki dikotominin ( ikilik) silikleştiği çağımızda, teknoloji, bilgisayarlarlar,telefonla
Hiper bireycilik çağında, insanlar arasındaki ilişkilerin nesneler arasındaki ilişkilere dönüşmüş, bireyin tüm toplumsal faaliyetleri tüketim ile eşitlenmiştir. Maddi ilişkilerin, tüm gerçek ilişkilerin yerini aldığı ve tüketimin biricik ahlak biçimine dönüştüğü, post modern toplumda, ruhun yerini beden almıştır. Post modern, meta kültürü içinde, arzunun sonsuz görüngüleri, içinde kuşatılan beden, tüm uhrevi niteliklerinden arındırılmış ve dünyevileştirilmiştir
Kapitalizm tarafından kutsanan ve yüceltilen, post modern bireyin, aşırı özerkleşme arzusu, onu özgürleştirmek bir yana, daha fazla tahakküme zorlamış yapay bir labirentin içine tutsak etmiştir. Tüm toplumsal faaliyetleri tüketim ile eşitlenen birey, doğal olandan koptukça, yabancılaşma yalnızlık, rutinleşme, tekdüzelik, tatminsizlik,ile baş başa kalmıştır.
Post modern benlik yitirilmiş, erozyona uğramış, atomize edimiş bir benliktir. Özerk olma iddiası ile kışkırtılan bireyin, gerçekte hükmedeceği bir direniş noktası, yada alan kalmamıştır. Kendisi bizzat, post tüketim rejiminin ve egemen imgelerin yaratığı, kitle kültürünün, bir nesnesine dönüştürülerek, buharlaşmıştır
Postmodern toplumdaki kolektif depresyonun nedeni değerin diyalektiğini belirleyen anarşik piyasa güçleridir. Üretime ve sapkınlığa duyulan ilgi ve fetişleştirilen düzen bu kolektif depresyonun asıl kaynağıdır.Batının kolektif depresyonn bir diğer kaynağı ise batı entelejisanı ele geçiren postmodern soldur. Toplumu yatıştıran tüm toplumsal kurumlara din aile gelenek kültür vb saldırarak statikoyu anarşik piyasa güçleri lehine değiştirmişlerdir.
" Yenilikten yeniliğe koşan huzursuz bir hareketlilik ve 'zaman öldürmek' gibi sıkıntı dolu bir meşguliyet, dört bir yanı saran beyhudelik ve saçmalık duygusunu gizliyor. Gelecekteki İlkel, John Zerzan
Çağın insanı, özeleşmiş kişiliği dışında, hiç kimseye güven duymamaktadır. Bohemlik ve yalnızlık, yeni ideal insan tipinin, bir prestijidir. Ancak bir yandan arayış içinde bulunan dış dünya ile benliği arasında sürekli bir savaş veren birey, nörotik krizler, varoluşal bulanımlar anlamsızlık, yalnızlık amaçsızlık, gibi duygu bozuklukları ve yaygın narsistik semptomlar ile karşı karşıyadır.
Devasa boyuta ulaşan, anti depresan kulanımı, hızla artan intihar oranları, toplumun genelinde hakim olan ruhsal hastalıklar ve depresyon, toplumun genelini etkilemektedir. Marxsın değimi ile katı olan her şey buharlaşıyor, kutsal olan her şey dünyevileşiyor. Post modern dünyada birey, biyolojik olarak canlı, ruhen bir makineden farksızdır.
Post modern toplumda, üretici güçler mücadelesinin yerini, cinsel kimlik, ekoloji vb nosyonlar almıştır. Kadın sorunu, lgbti, ekoloji vb yapılar, sınıf mücadelesinin önüne geçmiştir. Bu elbette post modern, bir yanılsamadır. Post modern dönemde, özgürlük bir belagatan başka bir şey değildir.
Post modern birey, hakim üretim biçimine ve üst yapıya göre kodlanmış, kültürel mantığın, nesnel bir sonucudur. Geç kapitalizmin çıktısı, olan post modernizmin ürünüdür.O esnek üretim ve tüketim çağında, metaların pazardaki konumuna ve dolaşımına, uygun biçimde formüle, edilmiş bir kültürel kalıptır. Pazarın ihtiyacına, cevap verecek biçimde, aşırı yoğunlaşmış bir itkidir.
Post modern toplumda, üretici güçler mücadelesinin yerini, cinsel kimlik, ekoloji vb nosyonlar almıştır. Kadın sorunu, lgbti, ekoloji vb yapılar, sınıf mücadelesinin önüne geçmiştir. Bu elbette post modern, bir yanılsamadır. Post modern dönemde, özgürlük bir belagatan başka bir şey değildir.
Post modernizm. öznenin buharlaştığı iddiasını, bağrında taşır, özne yapı çatışmasını ve filli bir sınıf savaşımını şiddetle red eder, sınıf diyalektiğine karşı, metafizik bir posta bürünür ve sınıfları ortodoksi üretmekle suçlar. Böylece sınıflar mücadelesinin yerine, güdük, temelsiz, bir radikal çoğulculuğa sarılır. Sınıfların yerine, çeşitli kimlik kolâjlarını koyar, negatif özgürlük, tam bu noktada, post modernlik nosyonun, sloganı haline dönüşür. Sınıf savaşımına hayır, yaşasın bireyin, yada bireylerin kurtuluşu.
KORAY AKER
KORAY AKER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder