22 Mayıs 2025 Perşembe

Burjuva Demagojik Bir Yalan Sözde Kurtuluş Savaşı-Koray Aker






Kemalist resmi ideolojik, aygıtlarca dayatılan, yalan ve kurgu ile inşa edilmiş, çeşitli mitler ve kahramanlık öyküleri şişirilen ve tek adam görüntüsü üzerinden resmedilen, Çanakkale Savaşını gerçekte Alman emperyalistleri yönetiyordu. Kemalistlerin, büyük bir kibir ve gurur ile çizdiği, Çanakkale zafer portresinin asıl aktörleri, Alman emperyalistlerine bağlı ordu komutanlarıydı. Çanakkale'nin baş komutanı ise, bir Alman Amirali olan Liman won Sanders’dir. Tarih bükücü, Resmi tez ideologlarının, Çanakkale Savaşı anlatısı, tarihsel nesnel hiç bir açıdan gerçeğe uymamaktadır. Mustafa Kemal üzerinden, çizilen tek adam rolü gerçekle uyuşmadığı gibi, Çanakkale savaşı emperyalistler arasında gelişen klik savaşının bir cephesiydi. İttihat -Terakki önderliğindeki, Türk burjuva sınıfları, Alman emperyalistleri ile birlikte, bu savaşta yer almışlardı. Aynı zamanda bu savaşta Kürtler, Gürcüler, Lazlar, Tatarlar, Çerkezler, Araplar, Ermeniler ve Rumlardan oluşan yurttaşlar da yer almıştı,

Egemen sınıflar, çıkarları ile uyuşmayan, bütün kötü ve olumsuz örnekleri silmiştir. Çeşitli Ajitasyonlarla, milli benliğin ilk uyandığı yer olarak telaffuz edilen, Çanakkale aslında birçok cephede cereyan eden İtilaf ve ittifak Devletleri arasındaki, bir hegemonya savaşıydı.


Birinci emperyalist paylaşım savaşı öncesi, İngilizler güçlü bir donanmaya ve Hindistan’da geniş bir hâkimiyet alanına sahipti. Öte yandan Avrupa’da kısa süre içinde demir-çelik sanayisi, Üç katı hacmine ulaşan Almanlar, yeni ham madde alanları yaratmak ve uzak pazarlara açılmak istiyordu. Wilhelm Kayser döneminde, zirve yapan Alman yayılmacılığı, paylaşım savaşına katılmak ve pay almak istiyordu. Kayser döneminde Osmanlı ile önemli düzey askeri ve siyasi ilişkiler geliştirilmişti. 1908 küçük burjuvazinin darbesi ile Sultanın iktidarını sallayan Jön Türk Devrimi sonrası, iktidarı ele geçiren İttihat-Terakki kliğinin Alman hayranlığı da, İttifak ve İtilaf Devletleri arsındaki, gerici hegemonya savaşında, Türkiye'nin tercihini belirlemesinde, önemli rol oynamıştı.

Çanakkale Savaşı başladığında, Genelkurmay Başkanı Bronzert V. Sehellendörf, Çanakkale 3. Kolordu komutanı Weber Paşa, donanma komutanı Amiral Souchen, Çanakkale Boğaz Komutanı Amiral Von Usedon, 5. Ordu kurmay başkan yardımcısı Von Wrankenburg idi. Osmanlı ordusunun kurmay heyetinin en önemli mevkilerinde Almanlar çoğunluktaydı. Bu savaşta 19. Tümen komutanlığının başındaki, Mustafa Kemal ise Yarbay rütbesine sahipti.


Döneme ilişkin Şnurov’un şu belirlemesi aydınlatıcıdır:

“Jön Türk devriminden sonra da Türkiye yarı-sömürge karakterini muhafaza ediyordu. Yani kapitalist ülkelerin, ham madde alıp, sanayi mamullerini sattıkları bir pazar durumundaydı. Politik bakımdan Türkiye bağımsız sayılıyordu. Fakat Türkiye, emperyalist ülkelerin elinde oyuncaktı. Bu yüzden Türkiye, ekonomik yönden aşırı derecede bağımlı bulunduğu Almanya tarafından Birinci Dünya Savaşı’na itildi ve Almanya uğruna savaştı. Almanya savaşı kaybedince, Türkiye tam anlamıyla yağma edildi.” (Şnurov-Türkiye proletaryası)

Emperyalizme karşı verilmiş bir mücadele yok, Kemalizm’in bütün savaşı Anadolu halkları ile olmuştur. Kemalizm sermaye düzeni adına, Anadolu’yu kan gölüne çevirmiştir. Ermeni jenosidi, Pontus katliamları, Dersim jenosidi, Koçgiri, Zilan, Ağrı katliamları, homojenleştirme- tek tipleştirme politikaları, asimilasyonlar, Kemalist ideolojik aygıtlarca empoze edilen ve anti-emperyalist demagoji ile çarpıtılan, Kemalist tarihin gerçeği ve özü budur. Çanakkale ve çeşitli cephelerde, sayıları yüz binleri bulan, yoksul Anadolu halkı, emperyalist gerici klik savaşında heba edilmiştir. Enver paşanın Pantürkizm maceracılığı uğruna, Sarıkamış'ta kimi çevrelerce doksan bin olarak öne sürülen, asker hayatını kaybetmiştir. İttihat Terakkinin önderlik ettiği, Türk burjuva sınıflarının, Alman emperyalizmi saflarında yer aldığı, Çanakkale anti- emperyalist bir savaş değil, gerici emperyalistler arasında sürdürülen bir paylaşım savaşıydı. Burjuva moralin aşılanması ve mili benliğin kazınması için, resmi tarih tarafından üretilen, kahramanlık menkıbeleri ve başarı hikayeleri, gerçeğin üstünü örtmektedir. Alman emperyalistlerinin, savaştan yenik ayrılması ile hükmen yenik sayılan, Osmanlının son savaşı da başarısızlıkla sonuçlanmış, 1878-1918 arasında geçen 40 yılda Osmanlı yönetici sınıfı imparatorluk topraklarının %85’ini, nüfusun da %75’ini kaybetmişti. Bu süreçler sonunda, ciddi ekonomik ve politik bir buhrana girmiştir.


Kemalist elit sınıfların, önderliğinde doğan, Türk burjuva Devleti, tekçi-ulusçu bir paradigmaya sahipti. Lozan'da emperyalistlerle, varılan antlaşma sonrası, Türkiye yarı sömürge ve yarı feodal niteliğini koruyordu. Bu antlaşma sonrası Kemalistler, azınlık milletleri ezme politikasın girişti, dillerini yasakladı. Dersimde 1937-38 yıllarında 70 bin Dersimli Kürdü çocuk, yaşlı, sivil ayrımı yapmadan acımasızca katletti ve binlercesini sürgüne yolladı. Kemalistler, Lozan'da Kürt ulusunun, kendi kaderini tayin hakkını çiğneyerek, katliam ve asimilasyonlar yolu ile Kürtleri ve çeşitli etnik azınlıkları Türkleştirdi.

Dönemin adalet bakanı - Mahmut Esat Bozkurt 18 Eylül 1930 günü Devletin Kürtlere bakışını, şu şekilde ifade ediyordu:

“Benim fikrim, kanaatim şudur ki, bu memleketin kendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmak, köle olmaktır


O dönemin politik durumunu ise Şnurov şu şekilde açıklıyordu:

“Her ne kadar bazı görüntüsel demokratik biçimler varsa da (seçimle meydana getirilen parlamento vb.), Türkiye'de bugün mevcut düzenin özü, bütün demokrasilerden uzak bir diktatörlüktür. Egemen parti dışında hiçbir parti örgütü yoktur ve hiçbir partinin kurulmasına olanak tanınmamaktadır. Sosyal-demokrat partiler bile yasaklanmıştır. Gazete ve dergiler bir an dahi gevşemeyen sıkı bir kontrol altındadır. Hatta bu gazete ve dergilerde hükümet aleyhine ileride herhangi bir makale çıkması olasılığı bile, bunların kapatılmasına yetiyor. Ülkenin tek ve egemen siyasi örgütü olan Halk Partisinin tüzüğüne göre, partinin değişmez başkanı Kemal Paşa'dır.” (Şnurov-Türkiye proletaryası)

17 Şubat-4 Mart 1923 İzmir İktisat kongresinde alınan kararlar, Kemalist burjuva elitin, yönünü tayin ediyordu. Katılımcı delegelerin çoğunluğunun tüccarlar, büyük toprak sahipleri, ağalar, sanayiciler oluşturuyordu. Katılımcı delegeler arasında, İşçiler ise azınlıktaydı. Bu kongrede alınan kararlar ile, Kemalizm yönünü açıktan emperyalizme çevirmişti. Emperyalistler bir takım ödünler vermeye başlayınca, Kemalistler Emperyalistlerle bir dizi antlaşmalara girişti. İşçi sınıfı ise, dönemin koşularında, hiçbir hakka sahip değildi. Kurulan bir takım, düzmece Komünist partiler ise, ileride iktidarını tehdit edebilecek olası hareketlerin önüne geçmek içindi. Nitekim Kemalizm Mustafa Suphi ve yoldaşlarını Karadeniz’de boğdurarak katletmişti.


Özetle Kemalizm bir burjuva ideolojisidir. Milli burjuva devrimine, önderlik eden burjuva-feodal sınıflarının iktidarıdır. Bu yönetici sınıfların altı okla doktrine edilmiş faşist ideolojisidir. Türkiye'nin kapitalistleşme sürecinin, motor gücü olan Kemalizm, kurtuluş savaşı yıllarındaki, cılız anti-emperyalist niteliğini, sonraki yıllarda tamamen kaybederek karşı devrimci çizgiye kaymıştır.

Bir üst tabaka devrimi olan Kemalizm’in bu niteliğini Stalin’den dinleyelim

“Kemalist bir devrim, sadece Türkiye, İran ve Afganistan gibi, sanayi proletaryası hiç olmayan veya hiç denecek kadar az olan, köylülerin güçlü bir toprak devriminin gelişmediği ülkelerde mümkündür. Kemalist devrim, bir üst tabaka devrimidir, milli ticaret burjuvazisinin devrimidir. Bu devrime, yabancı emperyalistlerle karşı-mücadele içinde varıldı ve devrimin sonraki gelişmesi, esas olarak köylü ve işçilere karşı, evet toprak devrimi imkanlarına karşı yöneliyor.” (Stalin-Kemalist bir Devrim Çin'de Mümkünmüdür)

KORAY AKER

20 Mayıs 2025 Salı

Dersim Komünü, Dersim'de Tarih Öncesi İdari Yapı-Koray Aker

 

"Alevi ocak örgütlemesinin üstünde, aşiretler dahil, hiç bir güç ve yetki mekanizması yoktu. Bir komün görevi gören, cemlerde suçlular, Dar-ı Mansur’a çekilerek, en ağır ceza olan, düşkünlük ile cezalandırılarak, toplumdan soyutlanırdı. Alevi, ocak örgütlenmesi içerisinde, önemli bir kurum olan, düşkünlük cezası, o dönemlerde, modern burjuva mahkemelerinden, daha etkin bir statüye sahipti"







20.yy ikinci yarısına kadar, Dersim’de hiç bir mezar taşında, monoteist ( tek tanrılı) dinlere ait, bir alegoriye (görsel) rastlanmaz. Ölü gömme geleneği eski gens örgütlenmesinde, daha başat olmak üzere, uygarlık süreci boyunca, tüm toplumların yaşamlarında, önemli bir yer tutmuştur. Dersim, tarihi, kültürel, edebi antropolojik, arkeolojik ve sosyal yapısı üzerine, son dönemlerde artan çalışmalar, önemli olmak ile birlikte, resmi ideolojik söylem ve sübjektif çevrelerin, Dersim üzerine geliştirdiği, tezlerin ve çarpıtmaların ötesine geçememiştir.


Engels, Morgan ve Bachofen’in antropolojik çalışmalarında, sözü geçen gens örgütlenmesinin, yabanıl ve barbarlık çağının, üst aşamasına kadar süren, kolektif idare biçimini 18. yy sonlarına kadar dersimde görebiliriz. Uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarının, ürünü olarak devlet, Dersimde yoktur. Bir dersim aydını olan Nuri Dersimi’nin tespiti ile devlet, ancak Hozat ilçesindeki, idare kurum aracılığı ile varlık gösterebilmiş, ancak askeri, bürokratik, hukuki vb anlamda varlık gösterememiştir. Bu idari yapı ise, hiç bir dönem Dersim aşiret yapısı üzerinde, bir nüfuza sahip değildir. Hatta çoğunlukla bu aşiretlerin, direktifleri ile hareket etmektedir. Dönem, dönem, bu aşiretler tarafından, ilhakçı olarak damgalanıp, saldırılara uğramış, püskürtülmüştür..

Genel bağlamda, Dersim’de devlet yoktur. Öyleyse yüzlerce yıllık, Dersim idari yapısı nasıl bir örgütlenmeye sahipti? Devletin, paranın, ordunun, polisin, hapishanelerin, vb. sınıflı topluma özgü saiklerin, bulunmadığı Dersimde, işler nasıl yürütülüyordu?

Morgan ve Engels, insanlığın toplumsal evrimini, şu üç evrede ele alır.

1-Yabanıl dönem
2- Barbarlık dönemi
3- Uygarlık dönemi

Kaba hatları ile yabanıl dönem, insanın ağaçlardan, gezgin yaşama evrildiği, mızrak ve topuzu keşfettiği, deniz ürünleri ile beslendiği dönemdir.

Barbarlık dönemi çanak çömleğin geliştiği, ok ve yayın keşfi ile, avcılığın geliştiği dönemdir.

Uygarlık dönemi, insanın meta üretimini keşfettiği, kişisel gereksinim yerine, değişim değeri olarak, çeşitli metaların ortaya çıktığı, demirin işlenmesi ile, uygarlığa özgü, kılıç, balta, vb çeşitli sofistike araçların geliştirildiği dönemdir. Tarımda, sabanın keşfi ve büyük hayvan sürülerinin, serpilmesi ile birlikte, insanında bir değişim değeri olarak köle (meta) olarak, alınıp satıldığı ve nihayetinde gens örgütlenmesinin yerini ilk devletlerin aldığı, sınıflı topluma geçiş çağı.

Dersim tarihinde, devlet ordu, bürokrasi, para vb. sınıflı topluma özgü saiklerin olmadığı, yapılan araştırmalar ile ortaya koyulmuştur. Dersimde, yüzlerce yıllık idari yapı, Dersim halkının, tüm toplumsal yaşamında, başat olan, alevi ocak örgütlenmesi aracılığı ile yürütülüyordu. Dersimliler, sorunlarını cemlerde tartışır, burada çözerdi. Aşiretler arasındaki kavgalar dahil, bireysel düşmanlıklar, uzlaşmazlıklar, çatışmalar, bu cem örgütlenmesi içinde, sonuca kavuşturularak çözülürdü.

Alevi ocak örgütlemesinin üstünde, aşiretler dahil, hiç bir güç ve yetki mekanizması yoktu. Bir komün görevi gören, cemlerde suçlular, Dar-ı Mansur’a çekilerek, en ağır ceza olan, düşkünlük ile cezalandırılarak, toplumdan soyutlanırdı. Alevi, ocak örgütlenmesi içerisinde, önemli bir kurum olan, düşkünlük cezası, o dönemlerde, modern burjuva mahkemelerinden, daha etkin bir statüye sahipti.

Söz gelimi, bu cezaya çarptırılanlar, modern hapishanelerin aksine, toplumsal yaşamdan soyutlanarak ve tecrit edilerek, kendi iç muhakemesi ile, baş başa bırakılırdı. Modern dünyada içi boşaltılmış, bir ritüele dönüştürülmüş, cem ayini, Dersim komünü olarak, dersim toplumunun, yüzlerce yıllık, hukuki, ahlaki, toplumsal, sorunlarını çözen, tek merci olarak, Dersimin ilhakına kadar, bu misyonu sürdürmüştür. Tıpkı devlet öncesi, gens örgütlenmesine benzer biçimde…

 (Koray Aker

8 Mayıs 2025 Perşembe

Emperyalist bir doktrin Cihadizm-Koray Aker



Birinci emperyalist paylaşım savaşının hemen öncesiydi, Prusyada demir çelik sanayi çok kısa bir süre içinde üç katı hacmine ulaşmıştı. Yeni hammaddeye ihtiyaç vardı. Yeni hammadde demek, uzak pazarlar, yeni sömürgeler demekti. Dünya pazarları o dönem, Hindasta Britanya, Asyada çarlık Rusya, Afrikada Fransa olmak üzere, bu üç emperyalist klik arasında paylaşılmıştı. Artan demir çelik sanayi, hacmi ile doğan yeni hammadde ihtiyacı, Whilme kayzer döneminde, zirve yapan Prusya yayılmacılığının, iştahını kabartıyordu. Onlarda bu pazardan pay istiyordu. İnsanlık birinci emperyalist, paylaşım savaşı sürecine, bu koşularda hazırlanmıştı.

 

Brismak sonrası, Prusyada iktidara gelen, Wilhelm kayzer, Brismak döneminde Osmanlı ile geliştirilen, sıcak ilişkileri, doruğa çıkartarak,Osmanlı devletinin hilafet makamını ve Sultanın etki alanını kulanarak  düşman britanya ve mütefiklerine karşı  İslam radikalizmini kışkırtarak cihad ilan etmeyi amaçlıyordu. Böylece ingiliz sömürgeciliğinin etki alanlarına zayıflatarak geniş çoğrafyaya yayılan hammade kaynakları ve insan gücüne hükmetmek istiyordu.

Öte yandan en parlak ajanlarını, jeolog ve benzeri sıfatlar altında, geniş Osmanlı coğrafyasının, zenginlik haritasını, çıkarmak için görevlendirmişti. Whilhem kayzer, düşman briyanya sömürgeciliğine karşı etkin bir silah olan cihadizm doktrini kulanmka için  avrupadan, geniş orta-doğu coğrafyasına geniş ve etkili bir probaganda, yürüterek, Britanya alehtarlığını kışkırtmıştı.

 "Kendi imparatorluk hayallerinin böyle engellenmesine kızan Wilhelm, Doğu'daki tüm Almanajan ve diplomatlarına ünlü emrini yayınladı: İngiliz kuzenlerine karşı 'tüm İslam dünyasının gazabı' artık salıverilmeliydi.


Peter Hopkirk-İstanbulun Doğusunda birmeyen oyun

İstanbulda ise, Sultanın emri ile bugünkü, fatih camisi önünde, yayınlanan cihat bildirisi,ile müslümanlar cihat adı altında Britanya ve müttefiklerine karşı savaşmaya davet edilmişti.Bu çağırının, geniş bir coğrafyada, yankı bulması için, Wilhelm kayzer tarafından, orta doğuyu ve İslam coğrafyasını kapsayan, etkin bir propaganda yürütülüyordu.


“ Doğu'nun cami ve pazar yerlerinde, Alman İmparatorluğu'nun gizlice İslam dinini seçtiği söylentileri yayılmaya başlamıştı. Hatta, kendisine verdiği adla "Hacı" Wilhelm Muhammed, kılık değiştirerek Mekke'ye hacca bile gitmişti.

Peter Hopkirk-İstanbulun doğusunda birmeyen oyun

 

Emperyalist emellerini başarıya ulaştırmak isteyen  Kayser, 300 milyon müslümanın halifesi olan, Sultanla orta doğuya ziyaretler yapıyor, Müslüman dostluluğunu, gittiği her alanda, gür bir şekilde dilendiriyor, Şam ziyaretinde İngilizlere, karşı Kudüssü savunmuş, Müslüman savaşçı, Selahattin Eyübünün mezarına çelenk bırakarak, onu övgü ile yâd edmişti.. Alman propaganda araçları, ise bütün bu süreçleri bastırdığı, bedava kartpostallar ve bildirilerle etkin biçimde geniş islam çoğrafyasına yaymıştı. 

Prusyanın bu hamlelerine  karşın, Britanyada  Lawrens gibi  ajanları ile  etkin karşı hamleler yaparak, cihadizmi geniş bir coğrafyada diriltmiş ve Prusyaya karşı kullanmıştı.başarılıda olmuştu.

Özetle cihadizm, bir doktrin olarak, emperyalist çelişmelerin, yoğunlaştığı ve rekabetin merkezileştiği, coğrafyalarda, geçmişten, günümüze, etkin biçimde kullanılmıştır. Bugün aktörler değişmiş olsada, Orta doğudan, Afrikaya, Doğu Avrupa’dan, Asyaya, Suriye, Libya, Irak, Afganistan, Kafkasya, Uygur bölgesi ve geniş bir alanda cereyan eden cihadist hareketler, emperyalist vekâlet savaşının bir tezahüdürü.

Koray Aker





Osmanlının Yıkılışı Üzerine-Koray Aker

  Muhafazakar (neo-osmanlıcı) çevreler Osmanlının Kemalizm tarafından yıkıldığına inanıyorlar. Lenin devlet ve devrim eserinde şeyler ilga o...