Öcalan'ın kendisine ait bir teorisi yoktur onun Marksizm'e yönelttiği eleştirilerin tamamı Kautskyden Chomsky kadar uzanan tarihsel bir sürecin ürünüdür bu tarihsel süreç içerisinde çeşitli kılıklar altında ortaya çıkmış Marksizm karşıtı burjuva ideolojisinden sufle alır ve bunu sahip olduğu küçük burjuva kibri ile kendisine mal eder
" Kapitalist ekonomi-politiğin ve onun Marksist yorumunun ekonomik ilişkileri soyutlayan analizleri çok sakıncalıdır. Patron-işçi eylemi asla ekonomi olamaz. Ben şahsen patron-işçi ikiliğini toplumsal doğanın temel demokratik eylemi olan ekonominin tekelci hırsızları biçiminde değerlendirmek durumundaydım "Ekonomi temel mahiyette bir tarihsel toplum eylemidir. Hiçbir birey (efendi, bey, patron, köle, serf ve işçi olarak) ve devlet ekonomik eylemin aktörü olamaz
Toplumun iktisadi gelişme düzeyini ve bu gelişme düzeyine uygun düşen toplumsal kurumları hiç bir zaman kavrayamayan Öcalan soyut bir kurtuluş fikrinden yola çıkarak önce sınıflı toplumu red ediyor ve sınıf antagonizmalarından doğan sınıf çelişkilerini bir çırpıda hiçe sayarak tüm iktisadi yasaları yadsıyarak öznelci- bir çerçevede ekonomi politiğin tüm yasalarını alt üst ediyor ve hayali bir değer sistemi yaratarak soyut bir toplum fikrine ulaşıyor ve verili sistemin etrafından dolanmayı seçiyor.
Devlete değil ulus devlete karşıdır ( ulus devleti kapitalizm çağının bir kategorisi olarak görmüyor ahlaki ve politik bir olgu olarak görüyor )
Endüstriye karşı değil endüstriyel topluma karşıdır (sermayeyi değil santralleşen sermaye suçludur )
Sermayeye karşı değildir tekelci sermayeye karşıdır ( bir meta ve artı değer sistemi olarak kapitalizmin varlığını yadsıyor )
Ve nihayetinde Öcalan kendisine bir günah keçisi buluyor modernite ama onun modernitesi belirli toplumsal üretim ilişkilerinden yola çıkarak ulaşılmış siyasal üst yapılardan meydana gelen bir toplumsal ilişki biçimi değildir. Modernite kazanında ulus devleti tekelci sermayeyi marksizm pozitivizm gibi Ortodoks inançları eriterek yeni bir toplum fikrine ulaşıyor demokratik modernite.
Öcalan’a göre asıl sorun devlet aygıtında yada sınıflar arası uzlaşmaz karşıtlıkta değildir, Öcalan sorunun kaynağını ulus devletçilikte tekellerde bulmaktadır devlet aygıtını sınıflı toplumun bir gerçeği uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarının ürünü ve tezahürü değil toplum üstü soyut bir varlık olarak görmektedir, özne ve yapı çatışmasını (proletarya-burjuvazi sürtüşmesi) red ederek tarihin itici gücü olarak proletaryanın rolünü örtbas edip onun yerine sivil toplumculuğu koymaktadır.
Öcalan'ın kitlelerin önüne koyduğu çözüm nedir, Avrupa'da bile dikiş tutmamış liberalizm ve yarı anarşist fikrilerin kombinasyondan oluşan reformcu bir çözümdür.
" Tümüyle devletsiz demokrasi demek, kendini mevcut tarihsel dönemde kandırmak ve maceraperest
kılmak demektir. Sınırları belirlenmiş ve küçülerek üzerinde uzlaşılmış bir devlet varlığına ihtiyaç vardır A.Öcalan- Demokratik Konferadalizm 33-
Hiç bir burjuva kurtuluşçu çözüm içinde devletin olmadığı bir teorik formülasyona başvuramaz çünkü devlet iktisadi bir varlıktır devlet toplumsal bir varlıktır ve devlet sınıfsal niteliği olan tarihsel bir varlıktır. Son tahlilde devlet uzlaşmaz sınıf karşılıklarının ürünüdür ezen-ezilen biçiminde bölünmüş sınıflı toplumlarda ezenlerin ezilenler üzerindeki hâkimiyet aracıdır. Niteliği biçimi ne olursa olsun bir yerde devlet varsa orda ezen ezilen biçiminde bölünmüş bir toplumsal yapı vardır.
Öcalan'ın elektik bir politikaya başvurarak formüle ettiği ve toplumu sunduğu kurtuluş reçetesi en başında ezen -ezilen biçiminde bölünmüş bir toplumun varlığının itirafıdır bu aynı zamanda burjuva toplumu aşma iddiası taşımayan bir kurtuluş reçetesidir.
Devlet, sınıflar üstü ve topluma dışarıdan dayatılan ( metafizik) bir erk değildir. Devlet insanlığın, tarihsel ilerlemesinin ve devinimin, belirli bir aşamasında, sınıflar biçiminde bölünen, toplumun bağrında ortaya çıkan, sınıf çelişkilerinin, diyalektik bir sonucudur. Nitekim devlet, uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarının, nesnel bir ürünüdür. Devlet sınıflar biçiminde bölünen, toplumun içinde çıkan, uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarını, frenlemek ve asgariye indirmek için, geliştirilen özel bir tür şiddet örgütü, bir sınıfın, diğer sınıf üzerindeki baskı aygıtıdır.
Öcalan'ın Marksizm'e şu karayı çalıyor, Kadınların emeklerini çaldınız.
"Emekçilere en yakın ideoloji olan Marksizm’in bile aklına getirmediği analar ve benzer toplumsal kesimlerin eylemlerini değer kapsamında görmeyip ücret dışı tutarak patronun uşağını baş köşeye oturtan bir ekonomi bilimi kendi çözümünü nasıl sosyal olarak sunabilir? A.Öcalan
Kısaca nedir görünmez ev emeği
Kamusal ev emeğin çözülmesi ile birlikte ,ataerkil aile içinde kadın bir baş hizmetçiye dönüştürülmüştür. Özel mülkiyet öncesi, toplumun genel bir sorunu olan ev ekonomisi, sınıflı toplumsal düzenin doğuşu ile birlikte , önemini yitirmiştir. Böylece çocuk bakımı, mutfak işleri, yemek temizlik , yaşlı bakımı vb. işler bir baş hizmetçi olarak kadını sırtına yüklenmiştir.
Patriarkal bir üstyapı kurumu olarak ailenin doğuşu ile birlikte, toplumsal üretimden soyutlanan ve tekil ev ekonomisi içinde ,bir baş hizmetçiye dönüşen kadının, kurtuluşu onun yeniden toplumsal üretime katılması ve bağımsız ev ekonomisinin çözülmesi ile mümkün olacaktır.
Feminist çevrelerin onlarca yıldır üzerinde durduğu ve tartıştığı feminist mücadeleye yön veren başat sorunlardan biridir görünmez ev emeği. Tekil ev ekonomisinin barbar ve sömürücü niteliği konusunda Marksistler ile konsensüs olan feministler onun tarihsel kökenlerine ve ekonomik temellerine ilişkin somut bilimsel bir eleştiri sunamamış dolayısı ile sorunu soyut bir kurtuluş temelde ele alarak palyatif çözüm önerileri ile sorunun etrafından dolaşmışlardır
Örneğin erkeğin feminizasyonu, mutfağın demokratikleştirilmesi ev içi emeğinin kolektivizasyonu ve zaman zaman boykotlara varan ev içi emeğinin ücretlendirilmesi talebi gibi. Tüm bu iyi niyetli çabalar burjuvazi tarafından ustalıkla zaafa uğratılarak boşa çıkarılmıştır. Feminist ajandaya sahip olduğunu iddia eden liberal toplumlarda bile karşılıksız ev emeği bir sorun teşkil etmeye devam etmektedir.
Feministlerde tıpkı Öcalan gibi soyut bir kurtuluş fikrine sahiptirler ve değerin diyalektiğini toplumsal üretim ilişkileri ve bu üretim ilişkilerinin belirlediği toplumsal kurumlardan bağımsız bir biçimde ele alınamayacağını ön görememektedirler
“Sosyalist” toplumlar da dâhil olmak üzere, mevcut tüm toplumlar, çocukların yetiştirilmesi ve ev içi hizmetlerinde kadınların karşılıksız emeğine dayanırlar. Bu hizmetler ancak bir bireyle (koca) kurulan özel bir ilişki çerçevesinde sunulabilir ve mübadele alanından dışlanmış oldukları için de değer taşımazlar. Bunların karşılığı ödenmez.
Kadının Görünmeyen Emeği, Gülnur Acar Savran
Görünmez ev emeği neden karşılıksızdır ?
Bunu anlamak için her şeyden önce üretken emek ile üretken olmayan emek arasındaki nitel farkı anlamamız gerekiyor.
"Demek, oluyor ki, üretken emekçi kavramı, yalnızca, iş ile yararlı etki arasındaki, emekçi ile emek ürünü arasındaki bir ilişkiyi anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda, tarihsel gelişmeden doğan ve işçiye, doğrudan doğruya artı-değer yaratma aracı damgası vuran özgül bir toplumsal üretim ilişkisini de anlatıyor.
Karl Marks: Kapital, Cilt: I
Tekil ev ekonomisi içerisinde mutfak işleri temizlik çocuk ve yaşlı bakımı gibi işlerde sömürülen ve bir baş hizmetçiye dönüştürülen kadının emeği görünmez kılınmıştır ve karşılıksızdır çünkü bu emek üretken değildir bu nedenle kapitalizm ev içi emeği ücretlendirmemiştir
Burjuvazi açısından ev içi emek basit yeniden üretim sürecinin bir uzantısıdır. Çünkü iş gücünün yeniden üretimi ve maliyeti proleterin ailesel üreme beslenme ihtiyaçları ile ilişkilidir. Evli ve çocuklu proleterlere ödenen fazladan ücret bunun ile ilişkilidir. Bunun dışında ayrıca Lenin yoldaşın değimi ile barbar ve üreken olmayan niteliği ile ev içi emeğinin burjuvazi tarafından ücretlendirilmesi ütopik bir beklentidir.
Feministlerin ev içi emeğinin ücretlendirme talebi küçük burjuva kurtuluşçu fikirlere sahip çevreleri uzun dönem heyecanlandırmış ve arı sistemler üzerinde baskı kurarak sonuca ulaşmayı amaçlayan feminist çevrelerde bu fikir uzun sür diri tutulmuştur. Ancak Marxın değimi ile bir meta ve artı değer sistemi olarak kapitalizm bu platonik arzuya kayıtsız kalmıştır çünkü kapitalizm nesnel bir değer sistemine ve kurallar sahiptir bunun dışına çıkamaz.
Feminizmin on yıllardır saplanıp kaldığı metafizik retorik sonunda bir maniye ve bunalıma yol açıp öfke nöbetleri ile son bulmuştur ve Feministler burjuva kurtuluşçu fikirlerin dışına çıkamayan pratikleri içerisinde günah keçisi olarak Erkekleri seçmiştir. Öcalan ise küçük burjuva eklektik fikirleri ile burjuva kaynak ve yayınlardan edindiği sınırlı Sovyet deneyimi bilgisi ile insanlık tarihinin en ileri deneyimi ve kadın hakları konusunda en geniş ve devrimci ajandaya sahip olan Sovyetleri (Marksistleri ) hedef almıştır. İkiside burjuva kavrayışa sahiptir
Peki karşılıksız ev emeği sömürüsü nasıl ortadan kalkar ?
Her şeyden önce, kadını körelten, asalaklaştıran, enerjisini tüketen, siyasal, sosyal, sanatsal ve toplumsal gelişimini, sekteye uğratan, onu verimsiz bir hale getiren ev ekonomisinden koparmak, onu üretime ve toplumsal yaşama, dahil etmekle başlamalıyız. Ancak kadının, üretime katılması, yeterli değildir. Kadının üretime ve toplumsal yaşama katılmasında, en büyük engeli teşkil eden, hantal domestik, işlerini, ortadan kaldırılmalı. çocuk bakımı, hasta ve yaşlı bakımı, kolektifleştirmeli ev ekonomisini, toplumun gene bir sorunu, haline getirmeliyiz. Sovyet deneyimi ile açılan kreşler, ortak mutfaklar, ortak çamaşırhaneler, bunun bu çabanın en güzel örnekleridir.
Kadınların tamamen üretime katıldığı toplumlarda bile devletin tekil ev ekonomisine dönük harcamaları asgari düzeydeki sübvansiyonlardan ibarettir. En modern burjuva devletinde bile ev içi emeği karşılıksızdır oysaki Sovyetlerde kıt ve sınırlı imkanlara rağmen kamusal ev emeğinin inşası için büyük çabalar verilmiştir en ücra köşelere bile ücretsiz kreşler inşa edilmiştir.
"Kadın ev ekonomisince sömürüldükçe, durumu her zaman sıkıntılı kalır. Kadının tam özgürleşmesi için ve erkekle gerçek eşitliği için toplumsal düzenlemeler gerekir, kadının genel üretken çalışmaya katılması gerekir. Kadın o zaman erkekle eşit konuma gelecektir. Burada kadının emek üretkenliği, emek kapsamı, emek süresi ve çalışma koşulları vb. bakımından eşitleştirme elbette söz konusu değildir; tersine, kadının ekonomik durumu yüzünden erkeğe oranla ezilmemek gerektiği söz konusudur, hepiniz biliyorsunuz ki, kadının bu olgusal (faktisch) ezilmesi tam hak eşitliği halinde de varolagider; çünkü bütün ev ekonomisi onun omuzlarına yükletilir. Ev ekonomisi, pek çok halde, kadının yaptığı en üretken olmayan, en barbarca ve en ağır iştir. En dar çerçevede kalan, kadının gelişmesinin herhangi bir yolda yararlanabileceği hiçbir şey içermeyen bir iştir"
" Proleter kadın hareketi,biçimsel bir eşitlik için savaşımı değil,bilakis kadının ekonomik ve toplumsal eşitliği için savaşımı temel görev bilir.Kadını toplumsal üretim
çalışmasına katmak, onu ebediyen ve sadece mutfak ve çocuk odasına kapatan,
köreltici ve aşağılayıcı ‘ev köleliği’nden kurtarmak -işte temel görev budur.
(Lenin)